Bilmem. Göreceğiz. Lakin görene kadar benim söyleyeceklerim var…

Son günlerde Bitcoin ağırlıklı alış-satış yapan borsaların usulsüzlükleri, hızla değer kaybeden NFT eserleri, değeri düşen Bitcoin, çok az kişinin ziyaret ettiği anlaşılan Metaverse platformları, olmayan problemi yaratıp sonra da onu çözmeye çalışan blok zincir projeleri insanların kafasında soru işaretleri doğurdu.

Başından beri karşı olan, burun kıvıranların da eline malzeme geçmiş oldu.

Sabah akşam onların demeçlerini okuyoruz. Haklı olabilirler ama ya haksızlarsa?

Gelin sizi yıllar öncesine götüreyim.

Yıl 2008. Hayatımın çoğunu bloglarla geçirdiğim harika yıllar. WordPress.com mahkeme kararıyla kapatılmış. Haliyle bloglarımızın trafiği yok olmuş, kazancımızdan olmuşuz. Sesimizi yükseltmek, kamu yöneticilerine ve kamuoyuna ulaşmak için diğer blog platformlarını kullanıyor bir yandan da gazetecilerden yardım istemiştik.

Yine aynı yıl içerisinde blogculara da açık ilk defa bir etkinlik düzenlenmiş ve konuk Wikipedia kurucusu Jimmy Wales olmuştu. Aynı davette gazeteciler de yer almıştı. Blogcular olarak neredeyse hepsinin o gün kapısını çaldık. Durumu anlattık. Bize dönüşleri çok netti. Zaten yok olacak bir trend. Çok uğraşmayın, yetenekliyseniz gelin bizde işe başlayın şeklindeydi.

Diğer yandan blog yazarlarına basın mensupları gibi incelemeleri için giden ürünler için de ”onlar ne anlar, gazeteciliğin ilkelerinden bihaber, zaten yok olacak yer yer trend olan şeylere gereğinden fazla değer veriyorsunuz” deyip markalara, PR ajanslarına çemkiriyorlardı.

Sonuç ne oldu? Gazeteciler var olabilmek için yıllarca Türkiye’de kapalı, yer yer popülerliğini kaybeden Youtube’da hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Ya Twitter? Kurulduğunda hangi probleme çözüm, hangi ihtiyaca cevap veriyordu? Hatırlayan var mı? Yıllarca Türkiye’de kullanılmadı, hor görüldü. Benim söyleyecek daha çok şeyim var orası bana göre değil dendi. 140 karakterde birileri ses getirmeye gündem olmaya başlayınca bir anda vazgeçilmez olmadı mı?

Ya Facebook? Tamam, ilkokul arkadaşlarımızı bulduk. Bu kadar, bitti burası denmedi mi?

Ya Instagram? Estetikten, tasarımdan sanattan ne anlar insanlar, çok kötü bir dikey sosyal ağ, hızla çöp olacak proje denmedi mi? Ayrıca Instagram ne gibi bir ihtiyaca cevap veriyordu ilk yıllar? Öyle bir ihtiyaç mı vardı? Ne gibi bir problemi çözdü?

Örnekler çoğaltılabilir. Başarı hikayeleri olduğu gibi başarısızlıklar da dünyamızın gerçekleri. Hatta onları saymakta zorlanabiliriz.

Ne yapıp edip görüşlerimizi uç olmaktan çıkarmalıyız. Uçlarda yaşmamalıyız. Bugün bir problemi çözemeyen teknolojinin yarın da çözemeyeceğini düşünmemeliyiz. Arayışa, başa alıp yeniden yeniden düşünmeye devam etmeliyiz.

Problemler üzerinden çözüm aramak her zaman en ideali ama yıkıcı yenilikler problemlere çözüm ararken değil geleceği hayal edebilen ekiplerden çıkıyor. Bu ekiplerin defalarca hayalkırıklığı yaşaması da çok normal.

Siz siz olun her şeyi çok büyütmeyin. 2008’de saçım vardı mesela. Şimdi yok, büyütmüyorum mesela ben bu konuyu… 🙂

Yorum bırakın