Beni insanlar nedense çok severler. Çok mu egoist bir giriş yaptım bilmiyorum amma kendimden çok sizi sevdiğimde bir başka gerçek. Yıllar önce ilkokuldayım. Gece altıma yapma problemim var. Nedenini bir türlü bulamayan doktorlara sesleniyorum; altıma işerdim çünkü gece tuvalete gidemeyecek kadar korkaktım.
Tuvaletin ışığnı yakacak olan priz çarpardı, tuvalette benden büyük böcekler vardı, abimin odasının yanından geçerken ses çıkarıp onu uyandırma olasılığım ve babamın yap altına ananın başka ne işi varki teşviği.
Annem uluorta ne olacak bizim oğlanın bu hali diye arkadaşlarına anlatması ve onlarında kendi çocuklarından muzdarip olduğunu öğrenmem beni o çocuklara bağlardı. Onlara oyuncaklarımı verebilirdim mesela. Sidikli Sosyal ağı…
İlkokulda yaramaz bir çocuktum, bol bol dayak yerdim. Benden başka dayaktan muzdarip olanlarla güçlerimi paylaşma isteğim. Sopa Yiyenler Ağı…
Özgür diye bir arkadaşım vardı onunla beraber gazete hazırlardık. Sınıfta olan bitenleri yazardık. Sonra diğer arkadaşlara okutur bizide yaz derlerdi. Halbuki hakkında yazdıklarımız sinirlenirdi. Özgür’le ölesiye kanka olmayı isterdim. Kanka sosyal ağı…
İlk günlüğümü hatırlıyorum. Hoca ödev vermişti, testti. Cevaplar en arka sayfada vardı. Hoca okulun ilk günü o sayfaları atın demişti, akıllı ömer atmamıştı. Günlüğüme soruları oraya bakarak ödevi yaptığımı yazmıştım. O günden beri hep dürüstlüğümle avunurum. Kaç kere salak sıfatı yakıştırılsa da dürüst bir arkadaş bulduğumda aklıma kazırdım. Dürüst adamlar sosyal ağı.
İlkokulda önceleri iyi bir kaleciydim, sonra defansta boy gösterdim. Orta sahaya geçtim ardından santrofor olacaktım ki mezun olma vakti geldi. Amcamın futbolcu olduğu kalede, defansta ve orta sahada süper işler çıkardığını anımsadıkça bizimde bir sosyal ağımız olduğunu düşünmüştüm.
Cuma günleri İstiklal Marşı’nı dinlemeden hep kaçardım. Taaa ki Hamit diye bir arkadaş evin kapısına gelip anneme “Ömer istiklal marşından kaçıyor müdür okuldan atıcam dedi” diyene kadar. Ben istiklal marşından kaçmamaya başladıktan sonra yanımdan gelenlerde mecburen kaçmıyordu. Kaçmayanlar sosyal ağı, kaçanlarında olabilir.
Acayip çizgi roman tutkunuydum. Teksas, Tommiks, Türkiye Çocuk, Redkit ve hatırlayamadıklarım. Annem yakaladığında sobaya atardı. Şeytan işleri deyip bir güzelde döverdi. Gider yatak odasına başlardım ağlamaya. Sonra yatağa uzanırdım tavanda dünyanın bir başka bölgelerinden arkadaşlarım gelirdi. Muhabbet ederdik. Ben onlara derdimi onlar bana mutluluğu anlatırdı. Onlarca yakılan romanlarımın arkasından onlar sayesinde fazla ağlamazdım. Tavandaki arkadaşların sosyal ağı..
Sosyal ağımda olmayan unsurlarda vardı. Sarı rengi çok severdim, sadece benim olmasını isterdim. Ninja Kamplumbağa maskemi başkasıyla paylaşamazdım. Annemin maşa ile attığı dayağıda kimsenin hissetmesini istemezdim. Hele yırtık bir pantolanla eve gelenlerin düştüğü buhranı, hele hele terli bir vücudla annenin önüne çıkanlar ağı hiç olmasın derim.
Yıllar geçti.. Büyüdüm.. Daha ne kadar büyürüm Allah bilir. Daha ne kadar yazarım, daha ne kadar beni okursunuz onu hiç bilmiyorum.
Nedense çok duygusalım bu aralar. En son konuştuğum kız her hafta sonları fırsat buldukça darülacezeye gider sahipsiz yaşlıları ve çocukları anlatırdı. Kıza öyle bağlanmıştm ki içimden seni seviyorum desemde telefonda ona söylemezdim. Belkide ondan bitti.
Bugün 21 U otobüsüne bindim. Yine tıkış pıkıştı. Bir durakta durdu. Dört ayaklı bir bastonla ayakta durabilen genç kapıdan içeriye doğru bağırdı; “Param yok, biletim yok. Alıyormusun içeriye?” Öyle bir bağırdıki alırsan al almazsan alma der gibi. Millet gel gel dedi. Bastonunu içeriye attı. İçeriye binmesi için biri yardım etmek istedi bırak beni diye bağırdı. Kendi bindi. İçeriye öyle bir girdiki içerisi don oldu. Belli ki saatlerdir kimse arabasına almadı. Kendi kendine yol boyunca konuştu. Duyabildiklerim; “O basmanın rengi sahte, kumaş boyası ile orijinali değiştirilmiş. Aynı hayat gibi. Biz onu maskelerle renkelendirmiyor muyuz?” Kafamı sallamak ve onaylamak isterdim. Ama ben onun gibi özürlü değildim ki. Evet ben sapasağlamdım. Ne aklımdan ne de fiziki bir eksikliğim yoktu. Ondan üstündüm.
Özeleştiri olarak kabul etmeyin bizzati öküzlüğümdür. Şu yazıyı sallayın gitsin. Buraya kadar olanları çöpe atın. Facebook’a girin faaliyetleri, grupları fotoğraflara bir bakın. Kendi kaderlerini çizemeyen binlerce özürlü vatandaşımıza ne kadar önem vermişiz? Hayatım boyunca kafamdan geçen sosyal ağların içinde bir tane bile özürlülere yer yok…
Kendi kendime dedim ki; bunca yaptıklarım amma özürlüceymiş. Peki siz ne yaptınız? En son toplandığımız blog yazarları toplantısında telif haklarını ve parayı konuştuk. Özürlü değildik çünkü hiçbirimiz. Öfff canım sıkıldı, yazı burada bitti, hadi dağılın gidin kendi dünyalarınıza, hergün birbaşka renkleri keşfedin kör vatandaşlarımızın yerine, onlara hayalleri yeter…
Yorum bırakın